Bence oscarı Aşk Dersi (An Education), çarpık çurpuk amerikan propagandası The Hurt Locker’ dan daha çok hak eden bir film… Bu film almalıydı demiyorum ama madem adaylar kategorisindeydi ve benim The Hurt Locker’a verilen Oscar a olan kızgınlığım hala sürüyorken bunu söyleme ihtiyacı duyuyorum ve her seferinde de söyleyeceğim… Tamam belki Aşk Dersi biraz Oxford Üniversitesine giden yolda yaşanan zorluklar, çelişkiler ve bu üniversitenin reklamı gibi görünebilir ama asıl konuyu düşününce ve filmi geniş bir perspektifle izleyince o teziniz bence çürüyor… Güzel bir İngiliz filmi olması yanı sıra; güzel oyunculuklar, iyi müzikler, hoş kıyafetlerle süslü…
Bir kızcağız var baş rolde ve bu kız çok şeker, çok şirin, akıllı, uslu ve ne kadar babasının zoruyla olsa da Oxford a gitme ümidiyle derslerine sıkı sıkıya çalışıyor.. Bir gün karşısına tam bir ‘son of a bitch’ ( küfürleri İngilizce yazmak kelimeyi daha masum gösteriyor) çıkıyor, adam kızdan yaşça büyük.. Kız tabi ki adamın karizmasına, pahalı araba ve kıyafetlerine kapılarak neredeyse tüm hayatını mahvedecek bir kararın adımını atarak bu adamla sevgili oluyor… Adamı, kızın ailesi çok seviyor çünkü adam gerçekten terbiyeli, konuşmasını, oturup, kalkmasını bilen biri ve tabi ki bu onlara ve kıza gösterdiği yüzü... Bir gün adam kıza evlenme teklif ediyor ve olaylar ondan sonra patlak veriyor ki bu bahsettiğim kısım filmin sonlarına doğru…
Film oyunculuklarıyla gerçekten başarılı ki zaten en iyi oyuncu dalında adaylıkları var zaten demin söylediğim üzere en iyi film adaylığı da var geçen senenin oscarından… Bu adaylıkları ve aldığı ödülleri fazlasıyla hak eden bir dram.. Gençlerin, bir şeyler yapmadan önce büyüklere, hayatı bilen birilerine danışması gerektiğini anlatan, özellikle genç kızların bir öküze tapmadan önce iyi düşünmeleri gerektiğini anlatan bir film… Filmde İngiltere ve Paris in olması, biraz aşk, biraz nefret, biraz dram, biraz komedi, biraz felsefe ve biraz Edith Piaf olması çok hoşuma gitti ve hiç sıkılmadan izledim.. Zamanınız varsa tavsiye ederim…
Saygılarımla
Bir kızcağız var baş rolde ve bu kız çok şeker, çok şirin, akıllı, uslu ve ne kadar babasının zoruyla olsa da Oxford a gitme ümidiyle derslerine sıkı sıkıya çalışıyor.. Bir gün karşısına tam bir ‘son of a bitch’ ( küfürleri İngilizce yazmak kelimeyi daha masum gösteriyor) çıkıyor, adam kızdan yaşça büyük.. Kız tabi ki adamın karizmasına, pahalı araba ve kıyafetlerine kapılarak neredeyse tüm hayatını mahvedecek bir kararın adımını atarak bu adamla sevgili oluyor… Adamı, kızın ailesi çok seviyor çünkü adam gerçekten terbiyeli, konuşmasını, oturup, kalkmasını bilen biri ve tabi ki bu onlara ve kıza gösterdiği yüzü... Bir gün adam kıza evlenme teklif ediyor ve olaylar ondan sonra patlak veriyor ki bu bahsettiğim kısım filmin sonlarına doğru…
Film oyunculuklarıyla gerçekten başarılı ki zaten en iyi oyuncu dalında adaylıkları var zaten demin söylediğim üzere en iyi film adaylığı da var geçen senenin oscarından… Bu adaylıkları ve aldığı ödülleri fazlasıyla hak eden bir dram.. Gençlerin, bir şeyler yapmadan önce büyüklere, hayatı bilen birilerine danışması gerektiğini anlatan, özellikle genç kızların bir öküze tapmadan önce iyi düşünmeleri gerektiğini anlatan bir film… Filmde İngiltere ve Paris in olması, biraz aşk, biraz nefret, biraz dram, biraz komedi, biraz felsefe ve biraz Edith Piaf olması çok hoşuma gitti ve hiç sıkılmadan izledim.. Zamanınız varsa tavsiye ederim…
Saygılarımla
19.4.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder